“İran, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın işbirliği tek yol”
Eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ajmedinejad, Suudi Arabistan, Türkiye ve İran bir araya gelmesinden başka yolun olmadığını vurgulayarak, "Bu 3 ülkenin liderleri bence sonunda birlikte olmaları gerektiği sonucuna ulaşacak ve birbirlerinin yanında duracaklar" dedi.
İran’da 18 Haziran 2021 tarihinde gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimleri için yeniden aday olduğunu açıklayan eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ajmedinejad, daha önce yaptığı “İran, Türkiye ve Suudi Arabistan yan yana durursa ve birlik içinde hareket ederse bölgenin çehresi tamamen değişir. Bu çok kolay gerçekleşebilir” açıklamasına açıklık getirdi.
Ajmedinejad, “Bölgemizde Suudi Arabistan, Türkiye ve İran çok önemli ve öne çıkan ülkeler. Dostluk ve kardeşlik atmosferinde birlik olmalı ve işbirliği yapmalıyız. Sizce de İran, Türkiye ve Suudi Arabistan bir araya gelirse bölgenin çehresi değişmez mi? Bence bundan başka yol yok. Bu 3 ülkenin liderleri bence sonunda birlikte olmaları gerektiği sonucuna ulaşacak ve birbirlerinin yanında duracaklar” ifadelerini kullandı.
İsrail-Filistin gerilimine de değinen Ajmedinejad, “Bence Filistin konusundaki tüm hak sahipleri referandumda yer almalı ve milletlerinin geleceğine karar vermeli. Kısa dönemli çatışmaların bazı amaçları olabilir ama Filistin halkının kaderine etkisi yok. Umuyorum ki dünya, Filistin halkının haklarının tamamen geri verilmesi sonucuna ulaşır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin konuşan Ajmedinejad “Bu sefer adaylık başvurumu hemşerilerimden ve halkımızdan çokça gelen talepler üzerine yaptım. O kadar çok ricada bulundular ki benim için başka bir seçenek kalmadı. Aslında benim başvurum halkın çağrısı üzerine oldu. Adaylığımı kabul etmezlerse oy kullanmam ve kimseyi de desteklemem demiştim. Söylediklerimle aynı görüşteyim” dedi.
Ajmedinejad’ın verdiği röportaj şu şekilde:
‘FİLİSTİN MESELESİNİN BİR TEK ÇÖZÜMÜ VAR’
Cumhurbaşkanı Ahmedinejad çok teşekkürler zaman ayırdığınız için. İran’daki mevcut durumu, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerini konuşacağız ama bugünlerde dünya gündemindeki en sıcak başlık olan İsrail-Filistin gerilimi ile başlamama izin verin. Evet cuma günü ateşkes ilan edildi ancak İsrail, Gazze Şeridi’ne bombalar yağdırdı. 11 gün boyunca yüzlerce Filistinli can verdi, yüzlercesi yaralandı. Bu gerilim sizce neden şimdi yeniden patlak verdi? Sırada ne var? Ve tansiyonun yeniden yükselmemesi için sizce ne yapılabilir ya da yapılmalı?
Öncelikle sizi, Türk halkını ve bu röportajı izleyecek herkesi içtenlikle selamlamak isterim. Filistin meselesi hem biz hem de bölge halkı için tanınan bir durum. Bölgemiz çatışmalar ve savaşlarla karşı karşıya kalalı 70 yıldan fazla zaman oldu. Birkaç milyon insan mülteci haline geldi ve ülke toprakları işgal edildi. Filistin halkının haklarını korumak adına Birleşmiş Milletler’den kararlar çıktı. Tarih bize gösterdi ki birkaç günlük çatışmalar bölgedeki denklemi, Filistin halkının temel haklarını elde edene kadar direniş konusundaki kararlığını değiştirmiyor. Filistin meselesinin bir tek çözümü var. O da şu; Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını tanımlamak ve tanımak. Bence Filistin konusundaki tüm hak sahipleri referandumda yer almalı ve milletlerinin geleceğine karar vermeli. Kısa dönemli çatışmaların bazı amaçları olabilir ama Filistin halkının kaderine etkisi yok. Umuyorum ki dünya, Filistin halkının haklarının tamamen geri verilmesi sonucuna ulaşır.
‘SİYONİST REJİM, AMERİKAN YÖNETİMİNİN ORTADOĞU’YU DOMİNE ETME PLANININ BİR PARÇASI’
ABD’nin bu yaşananlar konusundaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Çünkü bu süreçte gördük BMGK’da adım atılmasını engellediler günlerce. İsrail’in saldırılarını kendini savunma olarak değerlendirdiler, böyle korudular İsrail’i. Bir de bu gerilimin nükleer müzakereleri nasıl etkilemesini bekliyorsunuz? Bazı Amerikan senatörler çünkü Biden’a mektup yazıp İran’ın Hamas’a mali destek verdiğini, bu ülke ile müzakerelerin noktalanması gerektiğini savundular.
Art arda gelen Amerikan yönetimlerinin duruşu ve Siyonist rejimi savunuyor olmaları yeni bir şey değil, her zaman İsrail’in savunucusu oldular. Şu açık ki Siyonist rejim, Amerikan yönetiminin Ortadoğu’yu domine etme planının bir parçası. İran işgale karşı yasal direnişi destekledi, bu yeni değil. Bunu baskı için kullanmak istiyorlarsa, bunu zaten hep yaptılar ve fırsatı kaçırmıyorlar.
Bu gerilim nükleer müzakereleri nasıl etkiler diye sorumu yenilemek isterim. Çünkü İran’ı dünyada teröre en fazla destek veren ülke olmakla suçluyorlar.
Söylediğim gibi bunu bir bahane olarak kullanabilirler daha fazla baskı kurmak için. Filistin direnişine verilen desteğin tamamı manevi ve siyasi olmalı.
Peki, ya yaklaşan seçimler? Sizce 18 Haziran’da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri nükleer müzakerelerin dinamiğini nasıl etkiler? Çünkü bir çok kimse şunu söylüyor. “Seçime kadar Viyana’dan bir anlaşma çıkmazsa reformistler bu seçimde kaybeder” diyorlar. Diğer taraftan “Biden müzakerelerle devam edip etmeme konusundaki kararını yeni yönetimi gördükten sonra verecektir” diyenler de var. Size göre nasıl?
Burada birkaç konuyu ayıralım. Öncelikle müzakereler kabul görmüş uluslararası hukuk çerçevesinde yapılmalı. Önceki turda yapılan ve Ortak Kapsamlı Eylem Planı ile sonuçlanan görüşmelerde de halkların temel hakları ve uluslararası hukuk gözetilmemişti. 2015’teki anlaşma tek taraflı bir anlaşmaydı ve Amerikan Yönetimi tek taraflı olarak ağırlığını koydu ve İran yönetimi ise herkesin gördüğü gibi İran halkının haklarını o çerçevede savunamadı. Bu anlaşmanın 6 tarafı, 6 ülkesi vardı. Uzlaştırma ya da çatışmaların önlenmesi konusu 7 eşit oyla tanımlanıyordu. Ve İran’ın sadece bir oyu vardı. Bu da İran’ın herhangi ihlal durumunda hakkını alamayacağı anlamına geliyordu. Trump’ın anlaşmadan çekilip bir kenara koyması ve bunun karşısında İran’ın hakkını arayamaması çok üzücüydü. Diğer 5 ülke de hiçbir şey yapmadı İran halkının haklarını koruma konusunda.
Öğrendiğim kadarıyla Viyana’da şu anki eğilim İran halkının haklarının daha da gerileyeceği yönünde. Ve bunun nedeni oldukça açık. Müzakerelerde yer alan İran hükümetinin görev süresi bitiyor. Ve popülaritesinin en düşük seviyesinde ve halk desteğine sahip değil. Oysa İran halkının ve onların haklarının temsilcisi olmalılardı. Ve ben bu müzakerelerin diğer tarafına diyorum ki bu durumu suiistimal etmeyin. Eğer İran halkının haklarını geriye götüren bir anlaşmaya varılırsa halk bunu kabul etmeyecektir. Bence bu sorunu çözmenin tek yolu, saygı ve adalet atmosferinde görüşülüp konuların çözüme kavuşturulması. Halka karşı çıkmak sorunu çözmez. Şu kesin ki İran halkının iradesi dikkate alındığında bunun olumlu etkisi olur ve adaletin tesisine yardımcı olur.
‘ADAYLIĞIMI KABUL ETMEZLERSE OY KULLANMAM VE KİMSEYİ DE DESTEKLEMEM DEMİŞTİM’
2017 seçimlerinde de aday adayı olmuştunuz ama İran Anayasayı Koruma Konseyi tarafından reddedilmişti bu adaylığınız. Bu kez neydi sizi yarışa katılma konusunda motive eden?
Bu sefer adaylık başvurumu hemşerilerimden ve halkımızdan çokça gelen talepler üzerine yaptım. O kadar çok ricada bulundular ki benim için başka bir seçenek kalmadı. Aslında benim başvurum halkın çağrısı üzerine oldu. Adaylığımı kabul etmezlerse oy kullanmam ve kimseyi de desteklemem demiştim. Söylediklerimle aynı görüşteyim. Elbette herhangi bir kargaşa ya da şiddet içeren bir eylemi desteklemem. Bu yasal bir duruş ve bu pozisyondaki herkesin hakkı.
Bu seçimde aday olup olmayacağı merak edilen isimlerden biri de İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’ti. Ki kendisi daha önce de açıkladığı üzere aday olmadı. Haftalar önce sızdırılan ses kaydında dikkat çekici ifadeleri vardı. Öldürülen eski Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Devrim Muhafızları’nın İran’da her alanda dizginleri ele geçirdiğini, Hamaney ile birlikte Dışişleri Bakanlığı’nı hiçe saydıklarını söyledi. Katılıyor musunuz bu görüşlere 8 yıllık cumhurbaşkanlığınız sırasında böyle hissettiğiniz anlar olmadı mı?
Sayın Zarif’in sözleri üzerine görüş belirtecek pozisyonda değilim. Ama halkın karar alma mekanizmaları konusundaki kendi duruşumu ve görüşlerimi ilan etmiştim. Bence her bir sistemde, her konuda halkın iradesi uygulanmalı. Bence ülkemizde uygulanması gereken türdeki reformlar da bunlar.
Dış politika ile devam edelim. Türkiye ile ikili ilişkiler ve bölgede hızla değişen dengelere dair görüşlerinizi de merak ediyorum. Geçtiğimiz günlerde bir röportaj verdiniz ve İran ile Suudi Arabistan arasında yürütülen müzakereleri desteklediğinizi belirttiniz. “İran, Türkiye ve Suudi Arabistan yan yana durursa ve birlik içinde hareket ederse bölgenin çehresi tamamen değişir. Bu çok kolay gerçekleşebilir” dediniz. Bunları açar mısınız biraz? Nasıl bu kadar kolay?
Bence devletler ve milletler arasındaki ilişkilerde temel prensip dostluk ve işbirliği olmalı. Ve bizim bölgemizde Suudi Arabistan, Türkiye ve İran çok önemli ve öne çıkan ülkeler. Dostluk ve kardeşlik atmosferinde birlik olmalı ve işbirliği yapmalıyız. Sizce de İran, Türkiye ve Suudi Arabistan bir araya gelirse bölgenin çehresi değişmez mi? Bence bundan başka yol yok. Bu 3 ülkenin liderleri bence sonunda birlikte olmaları gerektiği sonucuna ulaşacak ve birbirlerinin yanında duracaklar. Bölgedeki liderlerle dostane ilişkilerimi düşünürsek bence bu işbirliği çok kolayca yapılabilir ve çok pozitif şekilde bu yönde ilerler çünkü bölge çatışmaların eşiğinde ve bunu kızıştıranlar da binlerce kilometre uzakta.
Son olarak dünyayı saran koronavirüs salgını ve Ruhani hükümetinin salgınla mücadele performansını nasıl değerlendirdiğinizi sormak isterim. Hatırladığım kadarıyla siz virüsün biyolojik silah olduğunu, bir laboratuvarda üretildiğini düşünüyordunuz. Hala bu görüşte misiniz ve sizce ne yapılmalı?
Evet laboratuvarda bir süre sonra üreticilerin kontrolünden çıkan bir virüs olduğunu söyledim. Bence salgınla mücadele toplu uluslararası işbirliğini gerektiriyor. Tabi bir çok ülke imkanlarını kullanarak bunu alt etmeyi başardı.
‘BENCE TÜRK HALKI ÖZGÜR VE ADİL BİR DÜNYANIN İNŞASINDA KİLİT ROL OYNAYACAK’
Röportajımızı noktalamadan önce Türk halkına Türkçe bir mesaj vermek ister misiniz?
Türk halkı onların her birini çok sevdiğimi iyi biliyor. Onları medeni misafirperver kişiler olarak tanıyorum. Türk halkı tarihi boyunca tüm dünya için özgürlük, adalet istedi. Her zaman kendimi Türk halkının yanında hissettim. Ve bence Türk halkı özgür ve adil bir dünyanın inşasında kilit rol oynayacak. Allah’tan bütün Türk arkadaşlarımıza selamet isterim.