İki ülke arasındaki gerilim sonrası bu fikri tartışmaya açtılar! ”Türkiye İHA vermeli”
Batı'nın Ukrayna-Rusya krizi konusunda Türkiye'ye yaklaşımını değerlendiren uzmanlar, 'Son zamanlarda Batılı siyaset ve akademi çevrelerinde Ukrayna'ya Türk İnsansız Hava Araçları'nın (İHA) verilmesi gerektiği fikri tartışılıyor' ifadelerini kullandı.
Ukrayna krizi son birkaç aydır yeniden uluslararası siyasetin merkezine oturdu. Batı basınında sıklıkla Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik kapsamlı bir askeri harekat başlatacağına yönelik haberler yer alıyor. Amerikan istihbaratına dayandırılan haberlerde gelecek yılın başlarında Rusya’nın kapsamlı bir askeri operasyona kalkışacağı ifade ediliyor.[1]Rusya’nın Ukrayna sınırına askeri yığınak yapması, bu endişeleri daha da güçlendiriyor. Son gelişmeler esasında 2013’te Ukrayna’da başlayan protestoların ardından 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla devam eden ve zaman zaman tırmanıp yatışan Rusya-Batı krizinin bir uzantısı olarak görülebilir.
“Rusya’nın Ukrayna sorunu”
Batı ve Rusya arasındaki bu krize ilişkin iki görüş ön plana çıkıyor: İlk görüşe göre, krizin birinci dereceden sorumlusu Batı’nın kendisidir.[2]Bu görüşü göre Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ABD’nin başını çektiği NATO, eski doğu bloku ülkelerini ittifaka kattı. Böylelikle ittifak Rusya’nın sınırlarına dayanmış oldu. NATO’nun çoğu Doğu Avrupa ülkesini ittifaka dahil etmenin yanı sıra Rusya’nın arka bahçesi olarak gördüğü Ukrayna ve Gürcistan’ı da ittifaka katmaya çalışması, Rusya için bardağı taşıran son damla oldu. Güvenlik endişeleri dikkate alınmayan Rusya da Ukrayna’da el yükselterek tepkisini ortaya koyuyor. Yani Rusya, saldırgan yöntemler kullansa da özünde köşeye sıkışmış bir aktör olarak savunmacı motivasyonlarla hareket ediyor.
Ancak uluslararası siyaset dinamikleri göz önüne alındığında ortaya farklı bir resim çıkıyor. Öncelikle NATO’nun birincil amacı olan Avrupa savunması açısından bakıldığında, ittifakın genişlemesi, Batı için faydalı olmuştur. Eğer NATO zamanında doğuya doğru genişlemeyip ittifak sınırlarıyla Rusya sınırları arasında tarafsız devletler bırakılmış olsaydı, Rusya’nın fırsat bulduğunda müdahaleci davranışlarda bulunmayacağının bir garantisi yoktu. Bu noktada bugün Rus müdahaleleri Ukrayna’da değil belki de Avrupa’nın göbeğinde konuşuluyor olacaktı. Dolayısıyla NATO genişlemesi, gelecekteki olası bir Rus müdahaleciliğine karşı sigorta işlevi görmüş oldu. İttifak, belki de ileride Rusya’nın doldurabileceği boşluğu kendisi doldurmuş oldu. Diğer bir ifadeyle Batı, NATO genişlemesi sayesinde büyük güç oyununu Avrupa’nın göbeğinden alıp Rusya’nın sınırlarına taşıdı. Bugün bir zamanlar olduğu gibi bir Berlin krizi değil, Donbas krizi konuşuluyor. Halihazırda esasında “Batı’nın Ukrayna sorunundan” ziyade “Rusya’nın Ukrayna sorunu” mevcut.
Giderek artan “Rusya tehdidi” karşısında Avrupa
Uluslararası siyasette aktörlerin bazen güvenlik endişelerinden dolayı istemeden de olsa belli davranış kalıplarına sürüklendiği doğrudur. Ancak uluslararası siyasette korku kadar fırsatçılık da güçlü bir motivasyon. Şartlar el verdiği ölçüde bu iki motivasyondan biri daha baskın hale gelebilir. Özellikle Rusya gibi iddialı askeri kapasitesi olan devletlerin fırsat bulduklarında yayılmacı davranışta bulunmaları sürpriz değil. Rusya belki 1990’lı yıllarda ve 2000’lerin başında böylesi bir güce sahip değildi. Ancak 2010’dan itibaren askeri modernizasyonuyla beraber yeniden dünya sahnesinde aktif rol oynamaya başladı.
Yine Rusya, ABD’nin güvenlik taahhütlerini azalttığı bölgelerde güç boşluğunu doldurmaktan çekinmiyor. Örneğin Rusya, kara sınırının olmadığı Suriye ve Libya gibi bölgelerde aktif. Rusya’nın bu bölgelere girmesi için Ukrayna krizinde olduğu gibi “savunmacı” bir bahanesi de bulunmuyor. Burada Batı’nın krizden hiç sorumlu olmadığı gibi bir sonuç çıkarılmamalı. Gerçekten de Rusya, Batı’dan tehdit hissettiği için agresif davranıyor olabilir. Burada kastedilen; NATO’nun doğu genişlemesi olmasaydı, Batı çok daha dezavantajlı bir konumda olabilirdi.
Uluslararası siyasette devletler en kötü senaryoya hazırlıklı olmalıdır. Gelecekte Avrupa güvenliğini Rusya’nın insafına bırakmak yerine olumsuz senaryoya göre önlem almak bugünden bakıldığında Batı için daha mantıklı görünüyor.
Ortada bir bilek güreşi yok
Batı ile Rusya arasındaki krize ilişkin ikinci görüşe göre Ukrayna’nın içinde bulunduğu durum, görece küçük bir devletin, büyük güçlerin rekabetine kurban gittiği yönündedir. Buna göre Ukrayna, Batı ile Rusya arasındaki çekişmenin ceremesini çekiyor. Bu görüş de bir bakıma yanıltıcıdır.
Ukrayna, Rusya ile Batı arasında bilek güreşi olduğu için değil bilakis olmadığı için bu halde. Rusya, Batı’nın zayıf tepkisi karşısında çok büyük bir maliyete katlanmadan Ukrayna’da ayrılıkçıları destekliyor ve ülkeyi istikrarsızlaştırabiliyor. Batılı ülkeler gerçekten sahaya inip Ukrayna’nın arkasında durmuş olsalardı, Rusya bu kadar kolay hareket edemeyecek ve Ukrayna belki daha istikrarlı olacaktı. Fakat Batılı ülkeler 2014 yılında Kırım’ın ilhakına bile ciddi tepki göstermedi. Rusya hep ekonomik yaptırımlarla tehdit edildi. Mevcut krizde bile ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna’ya yönelik olası bir operasyonda Rusya’yı ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor.[3]Burada altı çizilmesi gereken nokta, ortada gerçek manada bir bilek güreşinin olmadığıdır.
Ukrayna krizi Avrupa ve Asya’da çatışmaları tetikler mi?
Rusya, Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı operasyon başlattığı anda Batı’nın karşısına iki temel seçenek çıkacak: Çatışmayı göze almak ya da sessiz kalmak. Ancak operasyon öncesi Rusya’yı durduramamış ve durdurmak için ciddi bir çaba sarf etmemiş Batı’dan operasyon başladıktan sonra Rusya’yı durdurmasını beklemek gerçekçi değil. Batı, şu anda Rusya’yı bir operasyon yapma konusunda caydırabilir ama bir kere operasyon yaptı mı Rusya’yı geri adım atmaya zorlayamaz. Yani Rusya gibi bir devleti girdiği yerden çıkarmak, girmemesini sağlamaktan çok daha zordur. Bu açıdan bakıldığında eğer Ukrayna gerçekten Rusya’ya verilmek istenmiyorsa başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin daha çok taahhüt vermesi gerekir.
Bu durum uluslararası güvenlik literatüründe caydırıcılık ve zorlama arasındaki farka işaret eder.[4]Caydırıcılık için çoğu zaman askeri güçle desteklenmiş yüksek perdeden tehditler yeterlidir. Ancak bir aktör bir eylemi artık yapmışsa ona geri adım attırmak için tehditlerden ziyade sahada eylemde bulunmak gerekir. Eylem söylemden daha maliyetli bir iştir. Bu nedenle caydırma aşamasında bile yeterli irade gösteremeyen aktörlerin zorlama aşamasında başarılı olması düşüktür.
Üzerinde durulması gereken diğer konu da Ukrayna meselesinin başka uluslararası güvenlik krizlerini tetikleyeceği fikridir. Bunlardan en sık dillendirileni Ukrayna’nın Rusya’ya kaptırılması durumunda cesaretlenen Çin’in de Tayvan’ı oldu bitti (fait accompli) ile ilhak edebileceği görüşüdür. Böyle bir durum ihtimal dahilinde olsa da riskler şu anda Çin tarafı için daha ağır basıyor. Çünkü böylesi bir durumda Çin’in hatalı hesap yapma (strategic miscalculation) şansı daha yüksek görünüyor. ABD’nin Ukrayna’ya müdahale etmedi diye Tayvan’a da müdahale etmeyeceğini beklemek, yanıltıcı olabilir. Çünkü ABD’nin Ukrayna’ya verdiği stratejik değer ile Tayvan’a verdiği değer arasında fark var. Çin için en büyük risk de zaten bu belirsizliktir. Bu açıdan bakıldığında zamanı gelmemiş bir savaşı başlatmak Çin’in zararına olabilir. Bu da Çin’in uzun süredir devam eden yatırımlarını heba edebilir.
Batı’nın kriz konusunda Türkiye’ye yaklaşımı
Krizin Ukrayna’da cereyan etmesinin Batı’nın pek de zararına olmadığı düşüncesinden hareketle Batı’nın hareketsizliği bir noktada anlaşılabilir. Krizin Türkiye’yi ilgilendiren kısmı da burada ortaya çıkıyor. Son zamanlarda Batılı siyaset ve akademi çevrelerinde Ukrayna’ya Türk İnsansız Hava Araçları’nın (İHA) verilmesi gerektiği fikri tartışılıyor.[5]
Türk İHA’larının birçok cephede etkinlik gösterdiği doğru. Yine Ukrayna’nın Rusya kontrolüne girmesi Karadeniz’deki güç dengeleri açısından Türkiye’nin aleyhine. Ancak burada Batılı ülkelerin Rusya’yı Ukrayna’da dengeleme sorumluluğunu tek başına Türkiye’ye havale etme (buck-passing) ihtimaline dikkat edilmeli. Böyle bir durum Türk dış politikasını aşırı dengeleme (overbalancing) riskiyle karşı karşıya bırakabilir. Zira Türkiye hali hazırda Suriye, Kafkasya ve Libya gibi kriz bölgelerinde Rusya’yla karşı karşıya geliyor. Türkiye’nin Batılı devletlerin de çıkarlarının olduğu bir cephede Rusya’yı tek başına dengelemesinin riskleri iyi hesaplanmalıdır. Batı basınında hem Türkiye’nin stratejik rotasını Rusya’ya çevirdiği gibi asılsız yorumlar yer alıyor hem de Rusya’yı Ukrayna’da Türkiye’nin dengelemesi gerektiği fikirleri işleniyor. Bu tutarsız yaklaşım gözlerden kaçmamalı.